Şölen vermek ne demek ?

Kaan

New member
Şölen Vermek Ne Demek? Cömertlik mi, Gösteriş mi, Sosyal Bir Manipülasyon mu?

Arkadaşlar, bu başlığı açarken gerçekten tartışma çıkacağını biliyorum. Çünkü “şölen vermek” dendiğinde herkesin aklına farklı bir şey geliyor. Kimine göre paylaşmanın, bir araya gelmenin, dostluğun sembolü. Kimine göreyse gösterişin, statü savaşlarının, gizli egoların sahnesi. Benim iddiam şu: şölen vermek, sandığımız kadar masum bir eylem değil. Aksine, insanın güç arzusunun ve onay ihtiyacının kibarca paketlenmiş bir versiyonu olabilir.

---

1. Şölenin Kökeni: Paylaşmak mı, Güç Göstermek mi?

Tarihe baktığımızda şölenler hep bir güç gösterisinin parçası olmuştur. Krallar, aşiret liderleri, zengin tüccarlar… Hepsi “şölen” aracılığıyla statülerini pekiştirmiştir. Masada ne kadar et varsa, o kadar kudret; ne kadar davetli varsa, o kadar nüfuz anlamına gelirdi. Yani “şölen vermek” aslında bir tür sosyal para birimiydi.

Bugün durum gerçekten farklı mı? Düğünler, doğum günleri, yılbaşı sofraları, lüks restoran davetleri... Bunların kaçında samimiyet, kaçında “bakın, ben de varım” mesajı var?

Soruyorum size: Cömertlik ile teşhir arasındaki sınırı kim çiziyor?

---

2. Modern Şölen: Instagram Sofraları ve Dijital Misafirler

Artık şölenler fiziksel salonlarda değil, dijital ekranlarda veriliyor. Herkes kendi “sofrasını” gösteriyor: mükemmel tabaklar, şık masalar, iyi aydınlatılmış bir yemek. Ama orada kim doyuyor?

Bir fotoğrafın altında “ne güzel olmuş!” diyen takipçiler mi, yoksa o anda yalnız yemek yiyen ev sahibi mi?

Bu noktada “şölen vermek” bir paylaşım değil, bir performans hâline geliyor.

Erkekler genelde bu performansı stratejik kullanıyor: “başarılı, güçlü, eli bol adam” imajı.

Kadınlar ise empatik bir tonla: “sevdiklerimi mutlu etmek istiyorum, güzel anılar biriktiriyorum.”

Ama sonuç değişmiyor: her iki durumda da toplumsal beğeniye yatırım yapıyoruz.

---

3. Erkeklerin Stratejik Şöleni: Statü ve Kontrol Arayışı

Erkekler açısından şölen vermek genellikle bir hakimiyet alanı kurma biçimidir. Bir patronun yılbaşı yemeği düzenlemesi, bir babanın kalabalık bir aile sofrasında “en iyi eti ben pişirdim” demesi, bir erkeğin arkadaş grubuna “hesabı ben öderim” çıkışı… Bunların her biri “benim alanım, benim düzenim” mesajını içerir.

Bu strateji, erkek zihninin problem çözme ve güç odaklı doğasıyla paraleldir.

Sorun şurada: Bu tür şölenlerde ilişki değil, hiyerarşi kurulur.

Sofra, paylaşım değil, kontrol aracıdır.

Peki, o zaman şu soruyu sormak gerekmez mi?

Bir sofrada herkes doyuyorsa ama bir kişi hükmediyorsa, o gerçekten şölen midir?

---

4. Kadınların Empatik Şöleni: Doyurmak mı, Onaylanmak mı?

Kadınların şölen yaklaşımı genellikle daha insan merkezlidir. Sofra, birleştirici bir alan; yemek, sevgiyi ifade etmenin bir yolu olur. “Misafir geldiğinde en güzelini yapayım” düşüncesi, çoğu zaman içten gelir. Ama yine de bu içtenliğin altına kazıyınca, başka bir katman çıkıyor: onay ihtiyacı.

“Yemeklerime bayıldılar.”

“Evimi çok beğendiler.”

“Ne kadar misafirperver olduğumu söylediler.”

Empatiyle başlayan eylem, bir noktada dış onaya dönüşüyor.

Kadın, kendini değerli hissetmek için başkalarının beğenisine bel bağlıyor.

Şölen artık bir kutlama değil, bir duygusal performans oluyor.

---

5. Şölenin Psikolojisi: Kimin İçin Kuruyoruz Bu Sofrayı?

Şölen vermek, özünde bir “benlik sergisi”dir.

İnsanın “ben de varım, beni görün” çığlığıdır.

Yemek, sadece araçtır; hedef, görünür olmaktır.

Ama farkında mıyız?

Görünür oldukça içimiz daha mı doluyor, yoksa daha mı boşalıyor?

Bir yandan “birlik olma” arzusuyla şölen kuruyoruz, diğer yandan o sofralarda birbirimizi yargılıyoruz.

Kimin yemeği daha güzel, kimin evi daha düzenli, kimin masası daha pahalı...

Paylaşım kültürü, rekabet kültürüne dönüşüyor.

Sofra, insanları birleştirmek yerine ayırıyor.

---

6. Gerçek Şölen: Sessizlikte Paylaşmak

Gerçek şölen, kalabalıkta değil, samimiyette olur.

Bir tabak makarnayı bir dostla sessizce paylaşmak, yüz kişilik davetten daha anlamlı olabilir.

Çünkü orada ne teşhir vardır, ne statü, ne de beğeni arayışı.

Sadece var olmanın, insan olmanın sade bir hali vardır.

Belki de şölenin anlamını yeniden tanımlamanın vakti geldi.

Belki şölen, artık gösterişli sofralarda değil; basit bir çorba paylaşımında,

birlikte gülmede, sessizce birbirini dinlemede yatıyor.

---

7. Tartışma Soruları: Kimin Şöleni Gerçek, Kimin Gösterisi?

- Şölen vermek bir cömertlik göstergesi mi, yoksa toplumsal bir onay stratejisi mi?

- Erkeklerin “ben öderim” tarzı şölenleri ile kadınların “ben yaparım” tarzı şölenleri arasında gerçekten fark var mı?

- Eğer herkes kendi beğenisi için sofraya oturuyorsa, o masa paylaşımın değil, performansın masası olmaz mı?

- Son olarak: Hiç kimseye göstermeden bir şölen verebilir miyiz?

Yani paylaşımı sadece paylaşmak için yapabilir miyiz, yoksa hep bir “seyirci” mi lazım?

---

Sonuç: Şölenin Maskesi Düşüyor

“Şölen vermek” deyimi kulağa sıcak gelir ama altı düşündüğümüzden çok daha karmaşıktır.

Bir yanda paylaşma arzusu, diğer yanda egonun karnı tok olmayan açlığı.

Bir yanda sevdiklerimiz, diğer yanda onların gözündeki yerimiz.

İnsan doğası bu kadar ikiyüzlü değil belki ama, şölen, bu ikiyüzlülüğün aynasıdır.

Gerçek şölen, içtenliğin sessizliğinde olur.

Ama çoğumuz hâlâ alkış bekleyen sofralarda oturmayı tercih ediyoruz.

Belki de asıl açlık, sofrada değil — ruhumuzda.