Eğitimde Davranışçı Yaklaşım Nedir ?

Kaan

New member
Eğitimde Davranışçı Yaklaşım Nedir? Küresel ve Yerel Perspektiflerden Bir Bakış

Selam sevgili forumdaşlar,

Ben konulara biraz farklı açılardan bakmayı seven biriyim. Özellikle eğitim gibi insanın hayatına yön veren bir alanda, tek bir doğrusu olmadığını; kültürün, toplumun, hatta bireysel algıların bile öğrenme biçimimizi nasıl şekillendirdiğini düşünmeyi seviyorum. Bugün sizlerle “Eğitimde Davranışçı Yaklaşım” üzerine konuşmak istiyorum. Ancak kuru bir teori anlatımı yerine, gelin bu yaklaşımın hem küresel hem yerel yansımalarına, kadın ve erkek bakış açılarındaki farklara ve kültürel bağlamların bu yaklaşımı nasıl dönüştürdüğüne birlikte bakalım.

Davranışçı Yaklaşımın Temel Felsefesi

Davranışçı yaklaşım, insan davranışının çevresel uyaranlara verilen tepkilerle şekillendiğini savunur. Öğrenme, bir tür alışkanlık kazanma sürecidir. B.F. Skinner, Ivan Pavlov ve John Watson gibi öncü isimlerin geliştirdiği bu teori, öğrenmenin gözlemlenebilir davranışlar üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini öne sürer.

Bir anlamda davranışçılık, insan zihninin iç dünyasını değil, gözle görülen sonuçlarını dikkate alır. “Ne düşündüğün değil, ne yaptığın önemlidir” der adeta. Bu yönüyle özellikle endüstri devrimi sonrası dönemde, sistematik eğitim anlayışının geliştiği Batı toplumlarında büyük yankı bulmuştur.

Küresel Perspektiften Davranışçılık

Küresel ölçekte davranışçılığın etkisi, özellikle 20. yüzyıl ortalarında Amerika Birleşik Devletleri’nde zirveye ulaşmıştır. Eğitim sistemleri, öğrencilerin istenen davranışları kazanması için “ödül-ceza” temelli bir yapıya bürünmüştür. Bu dönem, standart testlerin, performans ölçümlerinin ve disiplin odaklı öğretim modellerinin yükseldiği bir dönemdir.

Ancak zamanla, farklı kültürlerde davranışçılığın “mekanik” doğası eleştirilmiştir. Japonya, Güney Kore ve Finlandiya gibi ülkelerde davranışçılık, topluluk değerleriyle harmanlanarak yeniden yorumlanmıştır. Bu ülkelerde, sadece bireyin değil, grubun başarısı da ödüllendirilmeye başlanmıştır. Yani davranışçılık, salt bireysel değil, kolektif davranışları da yönlendiren bir modele evrilmiştir.

Yerel (Türkiye) Perspektifinden Davranışçılık

Türkiye’de davranışçı yaklaşım, özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında “disiplinli birey” yetiştirme hedefiyle eğitim sistemine entegre edilmiştir. Öğretmen merkezli sınıflar, ezbere dayalı sınav sistemleri ve ölçülebilir başarı kriterleri, bu yaklaşımın izlerini taşır.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, bu yöntemin sınırları da daha net görülüyor. Ezbere dayalı eğitim, öğrencinin yaratıcılığını köreltebiliyor. Buna rağmen davranışçılık hâlâ güçlü: Çünkü pratik, ölçülebilir ve yönetilmesi kolay. Özellikle merkezi sınav sistemlerinde, davranışçı mantık —“öğrenci doğru davranışı tekrar ettikçe ödül (puan) kazanır”— hâlâ baskın bir yapı oluşturuyor.

Kültürler Arası Farklılıklar: Öğrenme Biçimleri Üzerine

Kültür, öğrenmenin görünmez elidir. Batı kültürlerinde bireycilik öne çıkarken, Doğu kültürlerinde topluluk ve uyum daha baskındır. Bu fark, davranışçı eğitimin uygulanış biçimini doğrudan etkiler.

Batı’da öğrenci, bireysel performansıyla değerlendirilir. “Başarı senin sorumluluğundadır.”

Doğu’da ise topluluk ön plandadır. “Senin başarın, grubun başarısına katkındır.”

Bu nedenle aynı davranışçı yöntem, iki farklı kültürde iki farklı sonuç doğurabilir. Örneğin bir Amerikan öğrencisi ödül için bireysel çaba gösterirken, bir Japon öğrencisi topluluk onayı için gayret edebilir.

Toplumsal Cinsiyet Dinamikleri ve Davranışçılık

İlginç bir şekilde, davranışçılığın erkekler ve kadınlar üzerindeki etkisi de farklı algılanabiliyor. Erkekler, bireysel başarı ve pratik çözümlere daha fazla odaklanma eğilimindeyken, kadınlar toplumsal ilişkiler ve kültürel bağlara duyarlı bir öğrenme biçimi benimsiyor.

Davranışçılığın katı “ödül-ceza” sistemi, erkekler için motive edici olabilir; çünkü netlik ve sonuç odaklılık, pratik zihinler için çekicidir. Oysa kadınlar için öğrenme, genellikle sosyal bağlam içinde anlam kazanır. Bu durumda, davranışçılığın mekanik yönü, kadın öğrencilerde duygusal ve kültürel bağları zayıflatabilir.

Elbette bu bir genelleme. Ancak yapılan birçok gözlem ve araştırma, kadınların öğrenme sürecinde “ilişkisel motivasyon”a, erkeklerin ise “sonuç motivasyonu”na daha fazla önem verdiğini gösteriyor.

Evrensel Dinamikler: Teknoloji ve Davranışçılık

Bugün dijital eğitim araçlarında bile davranışçı izler görüyoruz. Örneğin, dil öğrenme uygulamalarındaki “rozet kazanma”, “puan toplama” veya “seviye atlama” gibi mekanizmalar doğrudan davranışçı temellere dayanıyor. Bu, davranışçılığın küresel ölçekte ne kadar kalıcı bir miras bıraktığını gösteriyor.

Yani 21. yüzyılın eğitim teknolojileri bile, hâlâ Skinner’ın laboratuvarından izler taşıyor. Ancak fark şu ki: Artık bu sistemler bireyin duygusal ve kültürel motivasyonlarını da hesaba katmaya başladı.

Yerel Dinamikler: Türkiye’de Dijital Davranışçılık

Türkiye’deki online eğitim platformlarında da bu yaklaşım net bir şekilde görülüyor. Öğrenciler test çözdükçe “başarı yüzdesi” artıyor, “rozetler” kazanıyor. Ancak bu süreçte, kültürel bağlam genellikle göz ardı ediliyor.

Bir Anadolu köyünde öğrenim gören bir öğrenciyle, bir metropoldeki öğrenciye aynı davranışçı teşvikleri sunmak, her zaman aynı sonucu doğurmuyor. Çünkü öğrenme, sadece uyaran-tepki süreci değil; aynı zamanda bir yaşam deneyimi.

Forumdaşlara Bir Davet

Peki siz ne düşünüyorsunuz sevgili forumdaşlar?

Sizce davranışçılık hâlâ etkili mi? Yoksa artık duygusal zekâ, kültürel farkındalık ve bireysel yaratıcılığı ön plana çıkaran yaklaşımlar mı zamanı geldi?

Kendi deneyimlerinizi paylaşın:

- Sizce ödül ve ceza hâlâ işe yarıyor mu?

- Kadın ve erkek öğrenciler arasında bu konuda fark gözlemlediniz mi?

- Kültürel bağlam, öğrenme biçimlerini nasıl şekillendiriyor?

Belki bu paylaşımlar sayesinde, davranışçılığı yeniden tanımlar, daha insancıl ve kültürel açıdan zengin bir öğrenme modeli oluşturabiliriz.

Son Söz

Eğitimde davranışçı yaklaşım, kökleri derin bir teori. Ancak artık tek bir doğrusu olmadığını biliyoruz. Her kültür, her toplum ve her birey kendi “öğrenme ritmini” bulmalı. Davranışçılık bize ölçmeyi öğretti; belki şimdi sıra anlamayı öğrenmekte.

Haydi, siz de düşüncelerinizi paylaşın — çünkü bu forum, hepimizin ortak sınıfı.